6 Ocak 2011 Perşembe

FİLMLERLE TIP -I

FİLMLERLE TIP -I

Prof Dr Ramazan İnci1 Doç Dr lale Kabadayı2

Ege Üniversitesi;

1Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı ve

2İletişim Fakültesi Sinema Anabilim Dalı , Bornova-İzmir

İletişim: (ramazan.inci@ege.edu.tr)

“ Eğitim hakkında tek bildiğim şu;

İnsanoğlunun şimdiye kadar karşılaştığı en büyük ve önemli güçlük,

çocukların ve gençlerin nasıl yetiştirilmesi ve eğitilmesi gerektiği meselesidir”.

Montaigne (1533-92)

Tıbbi Sinema

İnsanlara film seçmek ve önermek oldukça riskli bir iştir. Duygularını, düşüncelerini ve hayat tarzını ele verir. Sizin neden etkilendiğinizi, başkalarının sizi nasıl gördüğüne dair bir ip uçu bile olabilir. Konumuz tıp, izleyiciler de tıp öğrencileri olunca şecilen filmlerle tıp alemine, mesleğimize, topluma ve toplumun bir bireyi olan kendimize ayna tutmuş oluruz.

Bir filmi izlerken filmin akışında yer alan varlıkların, nesnelerin ve eylemlerin bütünselliğine biz de katılırız. Sinema, başkalarının yaşamlarına katılmayı ve onlarla özdeşleşmeyi mümkün kılar, böylece tutucu bir ev kadını filmdeki bir fahişe ile empati kurabilir. Bu nedenle sinema, insanla yaşadığı dünya arasındaki etkileşim kapasitesini artırır.

Ah Rüyalar Gerçek Olsa !…

Filmlerde gösterilen ve anlatılanların gerçekliğini her zaman sorgularız. Hatta bazılarımızın yorumları; “ Rüya gibi bir film!” şeklinde olabiliyor. En bilinen “rüya fabrikası” kuşkusuz Hollywood’dur. İnsan rüya gördüğü sırada fiziksel olarak hareketsizdir, fakat duygusal anlamda eylem içindeyizdir. Benzer şekilde sinema salonunda sıramızda otururken bir hareketsizlik içinde olmamıza karşın duygusal olarak hareketli “psikolojik bedensel farkındalık” içindeyizdir. Bu nedenle sinemanın can alıcı noktası, insanı kendisinden ayırıp bir başkası olmasını mümkün kılar. Tahayyül etmeyi derinleştirir. Bu nedenle sinema gerçekliğin kendisinden ziyade yalnızca belli belirsiz bir temsilidir denilebilir. Gerçeklik ile sinema arasındaki etkileşimli yüzey alanı “duyu” ile sınırlıdır.

Sinema Hayattır

Sinema toplumsal ilişki(sizlik)leri ve bununla beraber bireylerin en mahrem veya en aleni arzularını ve korkularını şekillendirme açısından belirgin bir güce sahiptir. Kurmaca ve fantezilerle daima gerçekliğin içinden geçer. Bu nedenle sinemanın en büyük başarısı gerçekliği kurmaca anlatı içinde yeniden yaratması, aklımızı çelerek kurmacayı gerçek gibi algılamamızı sağlaması değil; gerçekliğin kendisinin kurmaca yanını fark etmemizi sağlamasıdır.

Sinema hem temsil eder, hem gösterir. Hepimizin kafasının içinde bir parça sinema vardır. Sinemanın imge kapasitesi, imgeler üretmesi insan zihninin imge potansiyeline paraleldir.

Kitle Kültür Aracı: Sinema

Filmlerle aşılanmak istenen Hollwood sinemasının başat ideolojisi muhakkak egemen sınıfın ideolojisi değildir. Bu ideolojin temel unsurları; erojen çıplaklık, aşırı şiddet,terör ve acımasızlık, nostalji, yenibinyılcı motifler ve amerikan rüyası ve ailesi temelli küçük burjuva komedileridir.

İdeolojik açıdan filimler yedi kategoride değerlendirilebilir; A kategorisinde, egemen ideolojiyi “ saf ve katıksız biçimiyle” yeniden üreten filmler; B kategorisinde ise hem tarz/ biçim hem de anlatılarıyla egemen ideolojiyi saldıran filmler yer alır. Geri kalan beş kategoride ise ikisi arasında “ ne şiş yansın ne kebap” tarzında çeşitli konumlarda bulunanlar yer alır.

Sinema ve Hayatın Değeri

Harrison’s Principles of Internal Medicine adlı tıp kitabının giriş kısmında ilk basksından alınan hekim ve hasta üzerine şöyle bir giriş vardır

“İnsana doktor olmak dışında daha büyük bir fırsat sunan, daha fazla sorumluluk ve zorunluluk yükleyen bir şey yoktur. Doktorlar hastalıklarının tedavisinde teknik beceriye, bilimsel bilgiye ve insanları anlamaya ihtiyaç duyarlar. Meslek uygulamalarında doktordan nezaket, sempati ve anlayış beklenir; çünkü hasta sadece belirtiler, bulgular, bozulmuş işlevler, hastalanmış organlar ve yaralanmış duygulardan ibaret değildir. Hasta korku dolu, umut dolu, iyileşmeyi bekleyen, yardım isteyen ve güven gereksinimi olan bir insandır.

Sinemanın sanal gerçekliğinde yukarıdaki metinde de ifadesini bulan tıbbın erdemlilik ve kutsallığından, başkalarının acısını hissetmeyi filmlerde sıkça karşılaşırız. Sinema da aynı zamanda hastalık ve sağlıkla ilgili kişisel/ toplumsal hayat akışı da vardır. Toplumsal hayatın akışına bakışının en iyi ifadesi sağlığa gösterilen özenin filmler aracılığı ile gösterilmesidir. Hayatın değerine olan saygı tıpla ilgili filmlerde sağlık hizmetlerinin sunumu sırasında birkaç yolla gösterilir; Birincisi; Eğer elden geliyorsa başkalarının hayatını kurtarmaya ve bunu yapmanın bedelini ödemeye ne denli hazır olduğunun gösterilmesi. İkinci olarak bazen, başka insanlar içinde kurtarmayı hazır olduklarımızı ya da kurtarmaya değer bulduklarımızı seçerek.

Filmleri izlerken hayatın değerinin tartışma aşamasında; hangi tür yaşamlar değerlidir ve bu değere hangi niteliklerden dolayı sahiptir?

Tıbbın sinema uyarlamalarında tıp mensuplarının; başkalarına olan saygısı, onları kendileri hakkında, ne için yaşadıkları ve kendileri için ne istedikleri hakkında kendilerine özgü ve benzersiz düşünceleri olan bireyler olarak görmesidir. Sanal gerçeklikte sunulan eylemlerin ve kararların ahlaksal inaçlardan kaynaklandığını ya da bunlar tarafından belirlendiğini ileri sürecek kişi bu eylem ve kararlarının neden doğru olduğunu açıklayabilecek ve bunları haklı kılan gerekçeleri gösterebilecek durumda olmalıdır. Değerlerimize ve inaçlarımıza nasıl adanmış olduğumuzu ya da onları değiştirmeye yahut gözden geçirmeye gereksinim duyduğumuzu anlayabilmemiz için gereken şok etkisini filmlerde rastlayabiliriz.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

  1. Gılmor D. Film Klübü “ Okul yok. İş Yok. Sorumluluk Yok. Sadece Haftada Üç film izlenecek.” Domingo Yayıncılık, İstanbul 2010 .
  2. Diken B, Laustsen CB. Filmlerle Sosyoloji. Metis Yayınları, İstanbul, 2010.
  3. Haris J. Hayatın Değeri. Ayrıntı Yayınevi, İstanbul 1998.
  4. Fauci,Braunwald, Kasper ve ark. Harrison’s Priciples of Internal Medicine, 17 th edition. MacGraw-Hill Companies,Inc. NY, 2008, sayfa 1.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder